Evet Beyler, H...S...!
Anlı şanlı hükümet ve de devlet adamı ve de AKP İstanbul milletvekili ve de profesör ve de Yüce Meclis tabir edilen yerde Anayasa Komisyonu başkanı Burhan Kuzu nam zat, attığı tweetlere tepki gösterenlere H....S.... diye cevap verirken “Hepinizin Sağlığına”, ya da (içki içmediğini varsayacak olursak) “Hepinizi Selamlarım” demek istemiştir mutlaka. Bu saygın zat başka bir şey îma etmiş olamaz değil mi? Olsaydı, partisinin ağır ağabeyi, ahlak ve adap zaptiyesi Bülent Arınç ağzına acı biber sürerdi. O halde "Beyler", yazıya başlarken ben de sizleri, selamımı üstüne alınan hepinizi, parçası olduğum millî irade adına aynen Kuzu gibi H...S... diyerek selamlıyorum.
Büyük trajediler, büyük acılar, büyük sevinçler, hem tek tek kişilerin hem de toplumların fıtratını (tabiatını) açığa çıkarır. Doğrudan faili ya da derece derece suç ortağı olduğumuz bir toplu katliamda yüzlerce işçi canımızı yitirdiğimiz Soma’da, kurumlar, siyasetler, kişiler... hepsinin, hepimizin ne mal olduğu apaçık ortaya çıktı, daha da çıkacak. Bazen kendimizin bile fark etmediğimiz, tanımadığımız gerçek yüzümüzle; içimizdeki iyiliklerle olduğu kadar kötücüllüğümüzle de yüzleşiyoruz, yüzleşeceğiz.
Soma faciası, muktedirlerin fıtratında iyilikten çok kötülük, dürüstlükten çok iki yüzlülük, doğruluktan çok yalan olduğunu; en vahimi de ağızlarına sakız ettikleri vicdandan katre nasipleri olmadığını, siyasetlerinin merkezine insanı ve insan yaşamını değil maddiyatı ve hakimiyet hırsını koyduklarını bir kez daha gösterdi. Başbakan Erdoğan’ın, yaşanan facianın bu işin fıtratında (doğasında, tabiatında) olduğunu söylemesi dil sürçmesi değildi; insanı, doğayı, acıları, hiçe sayan gözüdönmüş vahşi kapitalist kalkınma hırsının ve zihniyetinin veciz bir ifadesiydi. Erdoğan kendisinin, yakın çevresinin ve başında bulunduğu siyasi hareketin fıtratını bu ve benzeri sözlerle pek güzel ve pek açık ortaya koyuyordu. İki çevik kuvvet polisinin tuttuğu genci tekmeleyen “müşavir”i (Herhalde halk nasıl tekmelenir, nasıl sindirilir, nasıl kaba kuvvet kullanılır konusunda danışıyordur bu iri kıyım adama) aynı fıtratın prototipi olarak parlarken, partisinin ileri gelenlerinden Kuzu kendisini tweeter’da eleştirenlere h...s....çekiyor, Hüseyin Çelik gibi fıtrat makyajcısı sözcüler muhalefete parmak sallıyor, aynı fıtratın basınında “Tekme vuran ayakların dert görmesin” türünden manşetler atılıyordu.
Sonra... tam da Erdoğan’ın, AKP’nin, iktidarın karşısında konuşlandığı varsayılan, faşizme teğet yollardan gelip sıkı ulusalcı muhalefete soyunan, Türkiye’nin en çok okunan kalemşörlerinden Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil’in, Tayyip Erdoğan’ı fersah fersah aşan sözleri düştü ülkenin, Soma’nın, taze mezarların, acıların ortasına. “Bu kaza normaldir, hatta müstahaktır, Türkiye layığını buldu” diyordu ve insan inanamıyordu kulaklarına. Bu adama göre, madem ki Soma halkı AKP’ye oy vermişti, madem ki seçmen çoğunluğu hâlâ Erdoğan’ı destekliyordu, ölüme, kırıma, acıya müstahaktı. “Karnını kaşıyan adam” hak ettiği cezayı bulmuştu...
Hani bir söz vardır ya: “Aynı havayı soluduğum, aynı gözyüzünün altında olduğum için utanıyorum” denir. Bu duygu içindeyim. Bir yandan Erdoğan ve suç ortakları, öte yandan Özdil’gillerle aynı havayı solumak zorunda olduğum için utanıyorum ve hem bu ülkenin hem de kendi geleceğim adına korkuyorum.
İki uçta görünenlerin fıtratları ne kadar da aynı; ne kadar kötücül, ne kadar insansız, vicdansız, vahşi. Kol kola girip, ülkeyi iki ucundan kundaklamakta nasıl da buluşuyorlar.
Fıtrat kardeşisiniz Beyler! Kötülük ve bölücülük rahminde gelişmiş çift yumurta ikizlerisiniz. Aynı fotoğrafın negatifi, pozitifisiniz. Birbirinizi besliyor, güçlendiriyor, tahkim ediyorsunuz. Bu cehenneme, bu acılara halk müstahak değil, bizler müstahak değiliz; siz birbirinize müstahaksınız.